OSMANLIDA PARA CEZALARININ ELEŞTİRİSİ

Görüş 1:
Para cezaları Şer’i hukuktan sapmadır. 
Osmanlı ulemasının genellikle kabul ettiği veya sükutla karşıladığı para cezalarını ekonomik gerekçelerle izah etmeye çalışanlar, bunu Şer’i cezadan bir sapma olarak değerlendirirler.Yani diyet hariç şer’i cezalar içinde para cezası olmadığı halde Osmanlıda bir çok suç karşılığı olarak para
cezasının öngörülmesini İslâm hukuku dışında bir uygulama olarak değerlendiren Neşet Çağatay, zina ve hırsızlık suçlarını örnek olarak göstermektedir.Bir görüşe göre de devletin mali darlık içinde olduğu dönemlerde para cezalarına, donanmada kürekçiye ihtiyaç olduğu dönemlerde ise kürek
cezalarına ağırlık verilmiştir.Ancak kanunnameler, cezaların kanuniliği ilkesinin sağlanması ve keyfiliğin önlenmesi amacıyla vazedilmiştir. "Nizam-ı alem için padişahlar tarafından akla dayanılarak yapılan düzenlemelerdir." Bu durum İslâm hukukunun devlet başkanına tanıdığı tazir yetkisi çerçevesindedir.

Görüş 2:
İslâm hukuku kaynaklarında yer almayan yeni cezalar ihdas edilebilir.
Had ve kısas suçları ile cezaları, kaynaklarda açıkça yer almış, bunların dışındaki suçlar ve cezalar tazir olarak adlandırılmış, kanun koyucu ve uygulayıcıların takdirine bırakılmıştır. Bu husus tazirin tanımını veren tüm kitaplarda zikredilir. Kaynaklarda geçen tazir cezaları tahdidi değil tadadidir. Suçlulukla mücadelede etkili ve uslandırıcı özelliği olan yeni türden cezaların ihdası ve miktarının takdiri yasama organının yetkisindedir.Çünkü önem arz eden had ve kısas suçları gibi tazir suç ve cezaları da, kaynaklarda sayılmış olsa, insanlar sıkıntıya düşer, hukuki gelişme mümkün olmazdı. İnsanlar, gelişmeleri, zaman ve zemini göz önüne alarak kamu yararı ve düzenini ihlal eden ve daha önce suç olarak düzenlenmemiş (mubah) hususları suç, mevcut olmayan yaptırımları (cezadan beklenen yarar ve hukukun genel ilkelerini zedelemeden) ceza olarak ihdas edip, kanunlaştırabilir ve uygulayabilirler.

“Allah'a, Peygamberine ve sizden olan ülülemre itaat ediniz.” (Nisa, 4/58) ayetindeki ülülemr, devlet başkanı veya şura meclisi olup bu kurumlar, hakkında nass olan hükümleri kanunlaştırabilir, ilmi içtihatlardan birini tercih edebilir veya kendilerine tanınan içi boş yasama yetkisine dayanarak hukuki düzenlemelerde bulunabilirler. Ülülemrin emir ve yasaklama şeklinde koyduğu kanunlara halkın uyması zorunludur. Örf ve adetlerin değişmesiyle, idarecilerin koymuş olduğu kanunlarla belirlenen bazı suçlar (kamu düzenini artık ihlal etmiyorsa) suç olmaktan çıkarılabilir, tazir nevinden olan cezalar da uygulamadan kaldırılabilir, nevi veya miktarı değiştirilebilir.

Hz. Osman’ın “Allah Kur'an ile yola gelmeyeni sultan (devlet gücü) ile yola getirir”sözü, norma iradesiyle uymayanın yaptırımlarla uydurulacağını, Ömer b. Abdülaziz'in “İnsanlar arasında suç oranı arttıkça, hükümler (=yaptırımlar) o nispette ağırlaşır”sözü de caydırıcı olan yaptırımların tazir cezası olarak ihdas edilebileceğini anlatır. Genel ahlakın bozulmasıyla, dini duyguların hoş karşılanmayan şeylerden alıkoyucu motif olarak yeterliliğini kaybetmesi halinde, ceza korkusunun bunu sağlaması gereği ortadadır. Bu anlatılanlara göre fıkıh kitaplarında "tazir ölüm cezasına varabilir." cümlesinin akabinde "mali ceza şeklinde tazir olmaz." ifadesi zalim idarecilerin, insanların mallarını haksız yere yemeleri için bir bahane olur gerekçesiyle zikredilmektedir.

Cezaların bireyselleştirilmesi ilkesi ve para cezaları:
Osmanlı Kanunnamelerinde yer alan para cezaları, failin mali ve sosyal durumuna göre ayarlanan ve ferdileştirmeye yarayan maktu miktarlarda veya suç sebebiyle verilen zararın oranına göre hesaplanan nispi veyahut hakimin takdir edeceği sopa cezasının çeşitli oranlarda para cezasına çevrilmesi şeklinde bedel ceza olmaktadır.Allahdostuseyyid.

Yani köle veya gayrimüslim suç faili olduğunda hür, erkek bir müslümanın ödeyeceği para cezası tutarının yarısını ödeyecektir.Kadın bir suç işlerse Osmanlı kanunnamelerine göre erkeğin ödediği kadar, Dulkadir kanunlarına göre ise yarısı kadar para cezası öder.

Para cezalarının ilk ciddi uygulaması Fatih Kanunnamelerinde görülür. Bu kanunda cezanın, suçlunun ekonomik durumuna göre ferdileştirilmesi söz konusudur.Yine dayak cezasının para cezasına çevrilmesi mümkündür. Vurulacak her darbe için kaç akçe ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.

Para cezasıyla ilgili bazı uygulamalar cezaların şahsiliği ilkesine aykırı mıdır?
Cezaların şahsiliği ilkesine aykırı gibi görünen hususlar, örneğin Kanuni Kanunnamesi, m.6’ya göre evli kadının zinasında cerimenin kocasından alınması, önlememe (eri reddetmeyip kabul etse) şartına bağlı olduğu için bilerek kötülüğü önlememenin cezası (köftehorluk kınlığı) olarak kabul edilmelidir. m.53’e göre, ev hanımlarının (ehli perde, muhaddere) savaş etmesi (dövüşmesi) halinde önleme veya murakabe, m.27’ye göre ise, mümeyyiz küçüklerin genezlik (cinsi münasebet) etmesi durumunda babası (terbiye ve) hıfzetme vazifesinin ihmali sebebiyle cezalandırılmaktadır.Aynı şekilde m.63’e göre, “hamr içmediği halde hamr meclisinde otursa tazir edip üç ağaca bir akçe cürm alına” hükmü de önleme görevinin ihmali sebebiyledir.

1253/1838 Askeri Ceza Kanununun 2. Bent, 16. maddesinde öngörülen suç için hapis cezası yanında suç konusu eşyanın değerinin üç katı para cezası verileceği belirtilerek nispi para cezası öngörülmüştür.

Osmanlıdaki cürm veya cerime idari para cezası mıdır?
Kanunnamelerde cürm adıyla geçen müeyyidelerin yürütme organınca verilen idari para cezası mahiyetinde olduğu söylenir.Ancak failin suçluluğunun tespiti ve cezanın tayini yetkisi suç ister şer’i, isterse örfi kanunların ihlali olsun ancak kadıya aittir. İnfaz yetkisi ise ehli örfte (idari mercilerde) dir. Verilen ceza şer'i ise infaz edenlerin takdir hakları yok, örfi ise vardır.

Para cezalarının kamusal niteliği var mıdır?
Osmanlıda kanun diyet üzerinde anlaşma sağlansa bile suçluyu para cezasına çarptırıyor, böylece adam öldürme suçlarında korunan hukuki yarar olarak kul hakkından, toplum ve devlete karşı işlenmiş olduğu telakkisine doğru bir gelişme gözleniyordu.

Nezre bağlamak (Bir daha yapmayacağına dair söz almak)
Eşkıyalık durumu haber alınınca herhangi bir kuvvete başvurmadan failler itaate davet edilir, davet kabul edilirse olaya kalkışanlardan bir daha böyle bir suça teşebbüs etmeyeceklerine dair söz alınır ve nezre bağlanırdı.

Para cezaları suiistimal edilmiş midir? 
Kanunda olmadığı halde II. Mehmet’in subaşılara gelir sağlamak amacıyla, hile yapan dokumacılardan beşer akçe cerime aldığı belirtilmiştir. Mali sebeplerle bazen para cezaları vergi gibi telakki edilmiş, özellikle bazı bölgelerde oturan halktan işledikleri suçlara bedel 6 akçelik sabit bir vergi alınmıştır.

Naipler köylerde para cezasına (cerimeye) hükmettiklerinde, kendileri için belli ölçüde bir resim almışlar, para voyvodaları da iltizam ettikleri meblâğı dirlik sahiplerine peşin veya taksitle ödediklerinden bu parayı fazlasıyla çıkartabilmek için reayaya suç işledin diye haksız isnatlarda bulunmuşlar, kadı hükmü olmadan zorla cerime almışlar, işkence yapıp hapse attıkları kişilerin paralarını gasp etmişlerdir.
 Ağır suç faillerinin paralarını alarak onları korumuşlar, para karşılığı onların el veya ayak kesme gibi siyaset cezalarını infaz etmemişlerdir. Adam öldürüp evlerini ve harmanlarını yakan ehl-i fesadın cerimeleri alınarak salıverilmesi, kan davasına dönüşerek her sene 40-50 kişinin ölümüne yol açtığından böylelerinin mutlaka kısas edilmesi, aksi takdirde onların cezalarının infazdan kaçınanlara uygulanacağı tehditleri belgelerde yer almaktadır.

1018/1609 tarihli bir adaletnamede belirtildiğine göre, Beylerbeyi ve sancakbeyiler devre çıktıklarında cerime bahanesiyle halkı soymuşlar, bir kaza sonucu (örneğin, soğuktan donarak veya ağaçtan düşerek) ölen biri için cinayet süsü vererek halktan kan cürmü ve öşr-i diyet diye 100 altın veya kuruş almışlardır.

Para cezaları ne zaman kaldırılmıştır? 
XVII. yy. ın ikinci yarısından itibaren Osmanlı eyaletlerinin bir çoğunda para cezalarının kaldırıldığı iddia ediliyorsa da 1680 tarihli IV. Mehmet Kanunnamesinde yer almaktadır. Ayrıca 1156/1743 tarihinde, Edirne kadısına gönderilen bir hükümde, İstanbul’da katl sebebiyle para ve hapis cezasına çarptırılan, lakin firar eden şahısların yakalanıp cezalarının çektirilmesinin istendiği, böylece para cezası uygulamalarının devam ettiği görülmektedir.